| MALİ SÖZLÜK |

|
TERİMLER |
ANLAMI |
|
ABES |
Boş işler, lüzumsuz ve amaçsız iş |
|
ACİZ |
Beceriksiz, yeteneksiz, gücü yetmeyen |
|
ACZ |
Beceriksizlik, yeteneksizlik, güçsüzlük |
|
ADET |
Usül, gelenek, görenek, alışılmış şey, alışkanlık |
|
ADLİ |
Adalete ilişkin, adaletle ilgili, |
|
AFET |
Bela, büyük felaket. Deprem, su baskınları vb. |
|
ASGARİ |
En az, en küçük, daha küçük |
|
AHKAM |
Hüküm, hükümler, kanunlar |
|
AHLAK |
Huy, insanın iyi veya kötü tavır ve hareketleri, insanın doğuştan veya daha sonra kazandığı akli ve ruhi durumu. |
|
AHZ |
Alma, tutma, kabul etme, tahsil etme, tasarrufuna katma. |
|
AİDİYET |
İlgililik, ait olma, birine ait olma, bağ |
|
AKAMET |
Neticesizlik, sonuçsuz kalma, sonunu getirememe, kısırlık |
|
AKAR |
Para getiren mülk, ev, işyeri vb. |
|
AKİM |
Sonuçsuz, sonuçsuz kalma, boşuna, kısır |
|
AKLİ |
Akıl ile bilinen veya bulunan şey, akılla ilgili, akla dair |
|
ALENİ |
Açık olarak, meydanda, gizlemeden, gizlemeyerek |
|
ALEYH |
Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine |
|
AMADE |
Hazırlanmış, hazır durumda, hazır |
|
AMME |
Kamu, devlet. Herkese ait olan, genel olan, |
|
ANANE (AN'ANE) |
Adetler, gelenekler, töre. |
|
ARİYE (ARİYET) |
Geri verilmek üzere alınan, Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal. |
|
ARZETMEK |
Sunmak, hürmet etmek, açıklamak. |
|
AŞİNA |
Tanıdık, haberli, bilgili, yabancı olmayan, bildik. |
|
ATFEN |
Birisinin adına, birisine yükleyerek. |
|
ATIL |
Boş, boşta, işlemez durumda. |
|
AVDET |
Dönüş, dönme, rücu etme, geri gelme |
|
AYB |
Kusur, leke, utandıracak durum. |
|
AYNİYAT |
Kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler |
|
AZA |
Üye, bir kuruluşa dahil olan, ait olan kimse |
|
AZAMİ |
En fazla, en çok, en son kapasite |
|
AZL |
Bir şeyi yerinden almak, işinden ayırmak, makamından ayırmak, görevden almak. |
|
BAHA (PAHA) |
Kıymet, değer, bir şeyin fiyatı, bedeli |
|
BAHİS |
Anlatım. Anlatan. Bahseden. Bir şeyle ilgili bilgi ve bildirimleri kapsayan, içine alan. |
|
BAKAYA |
Artıklar, fazla kalan şeyler |
|
BAKIYYE (BAKİYE) |
Artık, geri kalan, artan |
|
BALİĞ |
Yetişmiş, olgun yaşına gelmiş, aklı başında, erişmiş, yetişkin |
|
BANİ |
Kurucu, yapan, inşa eden |
|
BARİZ |
Görünür, meydanda olan, açık, belli |
|
BASİRET |
Gerçeği anlayabilme, anlama yeteneği, gerçekleri kalbiyle hissedip anlamak |
|
BATIL |
Gerçek olmayan, sahte, boş |
|
BEDEL |
Bir şeyin karşılığı, bir şeyin yerine verilen ve verildiği şeyin yerini tutan |
|
BEHER |
Her, her bir, her birisine |
|
BERAET |
Temize çıkma, aklanma, suçsuzluk |
|
BEYAN |
İzah, açıklama, anlatma, açık söyleme, bildirme |
|
BİLCÜMLE |
Bütün, hepsi, genellikle |
|
BİLFİİL |
Sırf kendisi, kendi çalışması ile, kendi kendine |
|
BİNAEN |
Bu sebeple, bu yüzden |
|
BİNAENALEYH |
Bunun üzerine, ondan dolayı |
|
BİLA KAYD-U ŞART |
Kayıtsız ve şartsız olarak |
|
BONO |
ticaret senedi, belirli bir vadenin sonunda belirli bir paranın belli bir kimseye ödeneceğini bildiren senet |
|
BUTLAN |
Haksızlık, geçersiz olmak, boş olmak, hak olmamak |
|
BÜLUĞ |
Erginlik, olgunluk, mükellefiyet çağı |
|
CAHİL |
Tecrübesiz, eğitimsiz, bilgisiz |
|
CAİZ |
Mümkün, olur, olabilir |
|
CARİ |
Geçerli olan, geçmekte olan, akıcı |
|
CAYMAK |
Vazgeçmek, sözünden dönmek |
|
CEBREN |
Zorla, güç kullanarak |
|
CEBRİ |
Zorla yaptırılan, isteği dışında zorla yaptırılan |
|
CELB |
Kendi tarafına çekmek, çekmek, götürmek |
|
CELSE |
Bir meclis veya mahkeme üyelerinin toplanmalarından, dağılmalarına kadar geçen görüşme süresi, oturum |
|
CEVAZ |
İzin, izinli, geçerli olma |
|
CEZA |
Karşılık, karşılık verme, suç işleyenlere verilen suçun karşılığı |
|
CİHET |
Yön, taraf, yan (neden, bahane) |
|
CİZYE |
Vergi, haraç |
|
CUMHUR |
Halk, halk topluluğu |
|
CÜRÜM |
Kusur, kabahat, hata |
|
CÜZ |
Kısım, bölüm, parça, bir bütünün bir parçası |
|
ÇEYREK |
Dörtte bir |
|
DAHİL |
katmak, girmek, karışmak, |
|
DAİM |
Devam eden, daima, sürekli |
|
DAİN |
Borç veren, alacaklı |
|
DAMGA |
Bir şeyin üzerine işaret koymak. İz vuran alet. |
|
DAVA |
İzlenilen yol, fikir. Sav. Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. |
|
DAVET |
Çağırma, |
|
DEFATEN |
Bir kerede, hemen, birdenbire, ani olarak |
|
DEFTERDAR |
Defter tutan. Devletin gelir ve giderlerini tutan görevli. |
|
DELALET |
Delil olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. İz |
|
DELİL |
Bilinmeyeni keşfetme ve bilinenin doğruluğunu isbat etmekte kullanılan araç ve alet olarak düşünülen şeyler. |
|
DERC |
İçine almak. Katmak. |
|
DERMEYAN |
Ortada olan şey. |
|
DİRAYET |
Zeka, bilgi, kuvvetli derecede tecrübe sahibi olmak. Ölçülü ve tecrübeye dayanan akıl |
|
DİREKTİF |
Emir. Talimat. Üst makamlardan izlenilecek yol üzerine verilen emirler. |
|
DİSİPLİN |
Uyulması gereken kural ve yasalar. |
|
DÜSTUR |
Genel kurallar. Kanun, nizam. Örnek. Tarz. (İzin) |
|
DÜYUN |
Borçlar |
|
EBEVEYN |
Anne ve baba |
|
EFRAD |
Fertler, kişiler. |
|
EHİL (EHLİ) |
Yetenekli, usta, becerikli. Yabancı olmayan, alışık. |
|
EHLİYET (EHLİYYET) |
Yeterlik. Bir işin ustası olduğuna dair evrak, belge. |
|
EHVEN |
Zararı daha az olan. En zararsız. Daha ucuz. |
|
EKSER |
Pek fazla. Daha çok. |
|
EMANET |
Eminlik. Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine birşeyi koruması için bırakma. |
|
EMARE |
İşaret, iz. İp ucu, belirti. |
|
EMLAK |
Mülkler, (binalar, arsa ve araziler) İnsanların tasarrufunda bulunan yerler. |
|
EMSAL |
(örnek) Denk. Benzer. |
|
EMTİA |
Mal. Ticaret malı |
|
ERBAB |
Bir işi iyi bilen. Hüner sahibi kimse. Bir işin ustası. |
|
ESNAF |
Sınıflar. Sıralar. Türlüler. Ticaret ve sanat ustaları. |
|
EVSAF |
Sıfatlar. Özellikler. Tanımlayıcı özellikler. |
|
FAAL |
Çalışır durumda. Devam etmekte olan çalışma. Hareket halinde. |
|
FAHİŞ |
Ahlaksız ve terbiyesiz olan durum. |
|
FAİZ |
Ödünç verilen para için alınan kar. Nema, |
|
FASILA |
Ara. Durak. Kısım. |
|
FASİD |
Bozuk. Bozulma. Doğru olmayan. |
|
FERAGAT |
Hakkından vazgeçmek, bir şey istememek. Şahsi davasından vazgeçmek. Tok gözlülük. |
|
FERD |
Kişi. Tek. |
|
FESAT |
Bozuk ve fenalık, kötülük. Karışıklık, |
|
FESH |
Bozmak. Hükümsüz bırakmak, geçersiz kılmak. Kaldırmak. |
|
GAYB |
Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz |
|
GIYAB |
Görünmemek. Göz önünde olmamak. Hazırda bulunmamak. Arkasından. |
|
HACZ (HACİZ) |
Borcunu ödeyemeyenin veya ödemeyenin diğer mallarına el koyma |
|
HADİM |
Hizmet eden. Hizmet. |
|
HAİZ |
Bir şeye sahip olma |
|
HALEL |
Bozukluk. Eksiklik. Başkası tarafından verilen zarar. |
|
HASED |
Çekememezlik, kıskançlık, kıskanmak. |
|
HATA |
Yanlışlık. Bilmeden yapılan davranış. Yanılma |
|
HAVİ |
İçine alan, kaplayan, kuşatan. |
|
HAYSİYET |
Saygınlık, Şeref, değer, kıymet. |
|
HAZİRUN |
Hazır bulunanlar, mevcut olanlar. Meydanda olanlar, göz önünde olanlar. |
|
HİBE |
Bağışlamak. Bağışlanan şey. Parasız ve karşılıksız vermek. |
|
HİLAF |
Ters, karşı, zıd, karşı koymak. |
|
HİTAM |
Son. Nihayet. |
|
HÜLASA |
Bir şeyin özü, sadeleştirilmesi |
|
HÜKÜM |
Karar, Kuvvet, emir. |
|
HÜKMİ-ŞAHIS |
Şahıs gibi işlem gören şirket, dernek vb. kuruluşlar, birlikler. |
|
HÜSNİNİYET |
İyi niyet. Temiz kalblilik. |
|
HÜVİYET |
Kimlik. Birisinin kim olduğu, kökü, esası |
|
ISKAT |
Düşürmek. Düşürülmek. Hükümsüz bırakmak. Silmek. |
|
İAŞE |
Geçindirmek. Yaşatmak. Beslemek. |
|
İBARET |
Meydana gelmiş. Bir şeylerden oluşmuş. |
|
İBRA |
Temize çıkarmak. Sağlamlaştırmak. |
|
İBRAZ |
Göstermek. Meydana koymak. |
|
İCAB |
Lazım. Gerekli. Lüzumlu. |
|
İCAR |
kiralamak. Kiraya vermek. |
|
İCBAR |
Zor. Zorlama. |
|
İCMAL |
Özet. Özetlemek. Kısaltmak, bir araya toplamak. Sonuç. |
|
İÇTİHAD |
Kudret ve kuvvetini tam kullanarak çalışmak. Gayret etmek. Çaba sarfetmek, Kanaat getirmek. Bir konu hakkında bir kimsenin ya da birden fazla kimsenin ortak kanaati. |
|
İDDİA |
Bir şeyin olumlu veya olumsuzluğunu ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dava etmek. Israr etmek. |
|
İFA |
Ödemek. Yerine getirmek. Yapmak. |
|
İFADE |
Anlatmak. Söylemek. |
|
İFLAS |
Tükenmek. Borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmek. Sermayesini batırmak. |
|
İFSAD |
Bozmak. Azdırmak. Karıştırmak. |
|
İFŞA |
Duyurmak. Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi açığa çıkarmak. |
|
İFTİRA |
Birinin üzerine suç suç atmak. Yalan yere birisini suçlu göstermek. |
|
İHALE |
Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi şartlara uygun bir istekliye vermek. |
|
İHBAR |
Haber vermek. Haber almak. Alınan haber. |
|
İHDAS |
Yeniden bir şey yapmak. Ortaya koymak. Meydana koymak. |
|
İHLAL |
Sakatlamak. Bozmak. Zarar vermek. |
|
İHMAL |
Önem vermemek. Yapılması gereken bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. |
|
İHTAR |
Dikkati çekmek. Uyarma. Hatırlatmak. |
|
İHTİLAF |
Anlaşmazlık. uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. |
|
İHTİMAL |
Mümkün olma hali. Olması mümkün görünmek. |
|
İHTİMAM |
Özenmek. Fazla dikkat etmek. |
|
İHTİVA |
İçinde bulundurmak, içine almak. Kapsamak. |
|
İHTİYAT |
Yedek. |
|
İKAME |
Oturtmak. Yerleştirmek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. |
|
İKAMETGAH |
Ev. Ev adresi. |
|
İKAMET |
Bir yerde kalmak. Oturmak. |
|
İKMAL |
Bitirmek. Tamamlamak. |
|
İKRAZ |
Ödünç vermek. Borç vermek. |
|
İKRAZAT |
Borçlar. Borç verilen paralar. |
|
İKTİBAS |
Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. |
|
İKTİFA |
Yeterli bulmak. Var olanı yeterli saymak. |
|
İKTİSAB |
Kazanmak, Elde etmek. |
|
İKTİSAD |
Ekonomi. Tutum. Biriktirme. Tutumlu olma |
|
İKTİZA |
Gerekme, ihtiyaç, gerek, işe yarama |
|
İLGA |
Kaldırmak. Hükümsüz bırakmak. Feshetmek. |
|
İLLİYET |
Sebep ile ilgili, Esas neden ile ilgilenmek. Bağlantı kurmak. Sebep aramak. |
|
İLTİMAS |
Kayırmak, tutmak. Haksız olarak yardımda bulunmak. Tavsiye. |
|
İMHA |
Bozmak, yok etmek. mahvetmek. Yıkmak. |
|
İMTİNA |
İstememek. Çekinmek. Yapmamak. |
|
İMTİYAZ |
Resmi veya özel izin. Diğerlerinden, benzerlerinden ayrılmak. Farklı olmak. |
|
İMZA |
Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması. |
|
İNFAZ |
Bir hükmü yerine getirmek. |
|
İNFİSAH |
Hükümsüz kalmak. Fesholmak. Bozulmak. |
|
İN'İKAT (d) |
Akdetme, sözleşme kabülü, bağlanma. |
|
İNKITA |
Kesilmek. Tükenmek. Arkası gelmemek. |
|
İNŞA |
Yapmak. Vücuda getirmek. Meydana getirmek. |
|
İRAD |
Gelir. Kazanç. Bir mal veya mülkün getirisi. |
|
İRADE |
İstek. Arzu. Bir şeyi yapma veya yapmama yolundaki güç. |
|
İRTİKAB |
Kötü bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak. Bir makamı kullanarak hakkı olmayan para veya malı hile ile almak. |
|
İSBAT |
Doğru olanı delil göstererek ortaya koymak. Delil ve şahitlerle bir fikrin doğruluğunu göstermek. |
|
İSNAD |
Bir söz veya haberi birisine bağlayarak ilişkilindirmek. Bir nesneye, bir şeye dayanmak. |
|
İSTİAB |
İçine almak. Kaplamak. Toplamak. |
|
İSTİFA |
Affını, azlini, istemek. |
|
İSTİHDAM |
Bir hizmette kullanmak, hizmete almak. Çalıştırmak. |
|
İSTİHKAK |
Kazanılan şey. Hak edilen. Hakkını almak. |
|
İSTİHLAK |
Boş yere harcamak. Yeyip, bitirmek. Tüketmek, tüketim. Üreticinin ürettiğini alıp kullanmak. |
|
İSTİHSAL |
Üretmek. Meydana getirmek. |
|
İSTİKRAR |
Kararlılık. Sakin olmak. Sağlam duruş. |
|
İSTİKRAZ |
Borçlanmak. Ödünç almak. Borç almak. |
|
İSTİLZAM |
Lüzumlu olmak. Gerektirmek. Gerekli olmak. |
|
İSTİMAL |
Faydalanmak. Kullanmak. Su-i İstimal: Kötüye kullanmak. Yolsuzluk Haksızlık. |
|
İSTİMLAK |
İcra yetkisi olan kamu kurumunun, bir malı halkın faydası için bedeli verilmek suretiyle halkın kullanımına sunması. |
|
İSTİNABE |
Başka bir mahkemede görülen bir muhakeme (mahkeme) için, şahit veya sanığın yazılı ifadesinin alınması. |
|
İSTİNAF |
Dava mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dava mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim. |
|
İSTİNAT (D) |
Dayanma. Güvenme, senet veya delil söylemek, göstermek. |
|
İSTİNKAF |
Kabul etmemek. Reddetmek. Çekimser kalmak. |
|
İSTİSMAR |
Kendi çıkarına alet etmek. İşletmek. Kıymetlendirmek. Sömürmek. |
|
İSTİSNA |
Ayırmak. Kural dışı bırakmak. Ayrıcalık. |
|
İŞTİGAL |
Bir iş işlemek. Uğraşı vermek. Uğraşı verilen iş. |
|
İTA |
Vermek. Bahşetmek. |
|
İTFA |
Bir borcu ödeyerek bitirmek. (söndürmek, bastırmak) |
|
İTİRAZ |
Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek. |
|
İVAZ |
Karşılık olarak verilen şey. Bedel |
|
İZAHAT |
Açıklama, açıklamalar |
|
KABZ |
Tahsil etmek. Tutma. Ele almak. Kavramak. Almak. |
|
KAİDE |
Esas. Temel. Kural. Yol |
|
KAMU |
Herkes. Toplum. Devlet |
|
KARAR |
Değişmez duruma gelmek. Son söz. Mahkemece verilen son söz ve sonuca bağlama |
|
KARGİR |
Taş veya harçla yapılmış olan. |
|
KARİNE |
Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu |
|
KARZ |
Borç, ödünç |
|
KASD |
Bir işi bile bile yapmak. İsteyerek. Niyet ederek. Niyet. |
|
KASID |
Kasd eden. Niyet eden. İsteyen |
|
KATİ |
Kesin. Mutlak. Şüphesiz. Tereddütsüz. |
|
KEBİR |
Büyük. |
|
KEFALET |
Kefillik; bir kimse kendisine ait bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde, yerine onun işini göreceğini kabul etmek. Birisine kefil olmak. Borcunu yüklenmek. |
|
KEFİL |
Birisinin bir borcu ödemesi gerekirken, ödeyemediği taktirde o borcu ödemeyi kendi üzerine alan kimse. Kefalet eden kimse. |
|
KESAD |
Alış veriş durgunluğu, Verimsizlik. |
|
KEŞF |
Gizli kalmış bir şey ortaya çıkarmak. Açmak. |
|
KETUM |
Sır saklayan. Gizleyen. Az konuşan, Sırrını belli etmeyen. |
|
KEZALİK |
Bunun gibi. Böylece. |
|
KIDEM |
Önce ve eskilik. Başkasından daha önce olmak. Zamanca daha önceki durumda olmak. |
|
KIST |
Kısım. Pay. Taksit |
|
KIYAS |
Benzetmek, karşılaştırmak, iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak. |
|
KIYMET |
Değer, paha, bedel |
|
KUSUR |
Noksanlık. Eksiklik İhmalkarlık. Tedbirsizlik. |
|
KÜSUR |
Artan parçalar, geri kalanlar. Artıklar |
|
LAFZ |
(lafız) Ağızdan çıkan söz, kelime |
|
LAĞV |
Hükümsüz. Kaldırmak. İbtal etmek. |
|
LÜKS |
Aşırı süs. Şatafat. |
|
MAĞDUR |
Haksızlığa uğramış. Haksızlık görmüş. Haksız işlem görmüş. |
|
MAHDUD |
Sınırlanmış, sınırlı. Az. |
|
MAHİYET |
Bir şeyin aslı, içyüzü. Bir şeyin nelerden olduğu, neleri kapsadığı. |
|
MAHSUB |
Sayılmış. Hesaplanmış, hesabına geçilmiş, kaydedilmiş. |
|
MAL |
Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli ve lüzumlu şeyler. (Varlık, servet, para, ticaret eşyası) |
|
MALİK |
Sahib, Malı elinde bulunduran. Bir şeyin tasarrufunu elinde bulunduran. |
|
MALULİYET |
Hastalıklı olma, hastalık. Sakatlık. |
|
MA MELEK |
Elinde bulunan sahip olduğu şeyler. Nesi var ise. Herşeyi, hepsi. Bir şahsın borç ve alacaklarının hepsi. |
|
MAMÜL |
Yapılmış, imal edilmiş, işlenmiş. |
|
MASRAF |
Sarfedilen, harcanan. Gider |
|
MATBU |
Çoğaltılmış. Basılmış. Kitap veya gazete haline gelmiş. |
|
MAZERET |
Elde olmayan suç, kabahat işleme. |
|
MAZUR |
Özürlü, özrü olan . |
|
MEBLAĞ |
Para, mevcut para miktarı, |
| MECUR | Kiralanan, kiralanmış şey. |
|
MEMUR |
Emir ile hareket eden. Emir altında olan. Görevli. |
|
MENFAAT |
Fayda, kar. Gelir, ihtiyaç karşılığı olan şey. |
|
MENKUL |
Nakledilen, taşınabilen. |
|
MERA |
Hayvanların otladığı yer. Kır. Çayırlık. |
|
MER'İ |
Uyulan. İcra edilen. hükmü geçen. |
|
MESAİ |
Çalışma. İş zamanı. Çalışmalar. |
|
MESKEN |
Ev. Oturulacak yer. |
|
MESKÜN |
İçinde oturanları olan yer. İnsan bulunan yer. |
|
MESNED |
Dayanacak yer, nokta. Dayanak. |
|
MESÜL |
Sorumlu. Yaptığı iş ve hareketlerden hesap vermeye mecbur olan. |
|
MEŞRU |
Doğru. Yasal, yanlış olmayan. |
|
META |
Tüccar malı. Fayda. |
|
MEVCUD |
Var olan. Bulunan. Hazır olan. |
|
MEVZUAT |
Uygulama halinde olan kanunlar ve kurallar. |
|
MEZAD |
Artırma ile yapılan satış. |
|
MEZKUR |
Zikri geçen (önceden anılan, bahsi geçen). Zikredilmiş bulunan. |
|
MİRAS |
Ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal ve mülk, servet. |
|
MİSİL |
Benzeri. Eş. Tıpkısı |
|
MİZAN |
Terazi. Ölçü. Hesapların doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap şekli. |
|
MUAMELE |
Davranma, davranış. İşlem. |
|
MUAYYEN |
Belli, kesin olarak belli ve kararlaştırılmış. |
|
MUAVİN |
Yardımcı, Yardım eden. Vekil. |
|
MUCİP |
Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan, Gereken, gerektiren |
|
MUĞLAK |
Kapalı, anlaşılması zor olan. |
|
MUHAFAZA |
Korumak. Gözetmek. Zarar ve ziyandan sakındırmak. |
|
MUHAMMEN |
Tahmin edilen. Ortalama bir değer. |
|
MUHASEBE |
Hesaplaşmak. Hesap görmek. Hesap işi ile uğraşmak. |
|
MUHASİB |
Hesabeden kişi. Hesap işi ile uğraşan kişi. Muhasebeci |
|
MUHATAB |
Söyleyeni dinleyen. Kendisine seslenilen, yönelinilen. |
|
MUHTASAR |
Kısa, özet, kısaltılmış. |
|
MUHTELİF |
Çeşitli, tek olmayan. Birbirine uymayan. |
|
MUHTEMEL |
Olabilir. Olası. Mümkün. Ümit edilir. |
|
MUHTEVA |
Bir şeyin içindekiler. Kaplanan, içine alınan. İçindeki şey. |
|
MUKABİL |
Karşılık olan. Karşılık. Karşı taraf. |
|
MUKAVELE |
Sözleşme. Sözleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek. Anlaşmak. |
|
MUKAVEMET |
Karşı durmak, dayanmak. karşı koymak. |
|
MUKAYYED |
Kayıtlı. Sınırlı. Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Kayıt altına alınmış. |
|
MUKİM |
İkamet eden. Bir yerde devamlı oturan. |
|
MUKTEDİR |
Geçlü, kuvvetli, iş gücü yeten. |
|
MUKTEZA |
İhtiyaca karşılık istenmiş. İhtiyaç duyulmuş. Lazım olan. İhtiyaca göre istenmiş görüş. |
|
MUNTAZAM |
Düzenli. Tertipli. Düzgün sıralanmış. Her şeyin yerli yerinde. |
|
MUNZAM |
Eklenilen. İlave edilen. Üste konan, katılan. |
|
MURAHHAS |
Devlet veya herhangi bir kuruluş adına, yetkili olarak bir yere bir görev ile gönderilen kimse. |
|
MURAKIB |
Teftiş, kontrol eden kimse. İnceleme. |
|
MUSAMAHA |
İdare edip kusuru görmezden gelmek. |
|
MURİS |
Miras bırakan kimse. |
|
MUTABAKAT |
Uygunluk. Uygun olma. Anlaşmaya varma. |
|
MUTAD (mutat) |
Adet, Adet edilen iş, Alışılmış olan. Süreklilik arzeden alışkanlık. |
|
MUTEBER |
Saygınlık gören. Beğenilen. İnanılır, güvenilir, hatırı sayılır. |
|
MUTEMED |
Kendine güvenilen kimse. Kendisinden zarar gelmeyeceği bilinen kimse. |
|
MUVAFAKAT |
İzin vermek. Anlaşmak. Uygunluk. Uymak. |
|
MUVAKKAT |
Geçici. Devamlı olmayan. Süreli. |
|
MUVAZAA |
Danışıklı dövüş. Gerçekte var olmayan bir durumu varmış gibi göstermek için yapılan anlaşma. |
|
MÜBADELE |
Değişme. Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi. |
|
MÜBAYAA |
Satın alma. Pazarlıkla bir şeyin değerini verip alma. |
|
MÜCAVİR |
Yakın alan. Yakın çevre. Komşu. |
|
MÜCBİR |
Zorlayan. Zor durum. |
|
MÜDAFAA |
Savunma. |
|
MÜDAHİL |
İçeri, İçine katılan, dahil olan, karışan |
|
MÜDDEİ |
Hak iddia eden. İddiada bulunan. Davacı. |
|
MÜDDET |
Belirli süre. |
|
MÜESSESE |
(Müesses) Kuruluş, kurulmuş inşa edilmiş. |
|
MÜFETTİŞ |
Teftiş eden, inceleyen. |
|
MÜFLİS |
İflas etmiş. Parasız kalmış. sermayesini kaybetmiş. |
|
MÜHLET |
Süre. Bir işi belirli bir zaman için ertelemek, süre vermek. |
|
MÜKELLEF |
Bir şeyi yapmaya mecbur olan. Görevli. |
|
MÜKTESEB |
Kazınılmış. Elde edilmiş. Sahiplik. |
|
MÜLGA |
Kaldırılmış. Ferhedilmiş. Terkedilmiş. |
|
MÜLK |
Mal. Yer, Bina, arsa, arazi. |
|
MÜMESSİL |
Bir şahsı veya topluluğu temsil eden. Temsilci. Vekil. |
|
MÜNASEBET |
İlişki. İki şey arasındaki ilişki. Uygunluk. Alaka. |
|
MÜNFERİT |
Tek başına. Tek. Kendi başına. |
|
MÜNFESİH |
Fesh olunan. Dağılan. Hükümsüz kalan. Geçersiz kalan. |
|
MÜNDERECAT |
İçindekiler, içerik, kapsam. |
|
MÜNHASIR |
Yalnız bir şeye ait ve özel olan. Belli sınırlar içerisinde olan. Her yanı çevrili bulunan. |
|
MÜPHEM (MÜBHEM) |
İyice belli olmayan. Kesin olarak açık olmayan, belirsiz, |
|
MÜRACAAT |
Baş vurmak. Danışmak. Bir iş için ilgililerle görüşmek. |
|
MÜSADERE |
Yasak edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması. Kanun gücüyle zor kullanılarak alım. |
|
MÜSECCEL |
Kayıtlı. Kayda geçirilmiş. Tescilli. |
|
MÜSTAHSİL |
Üretici. Yetiştiren. Meydana getiren, üreten. |
|
MÜSTESNA |
Ayrı tutulan. kural dışı bırakılan. Özel işleme tabi tutulan. |
|
MÜSTEŞAR |
Danışman. Kendisine iş danışılan. |
|
MÜŞTEKİ |
Şikayette bulunan. Şikayetçi. |
|
MÜŞTEMİLAT |
(müştemelat) Bir şeyin içine aldığı şeyler. İçerisindeki şeyler. Eklentiler. |
|
MÜŞTEREK |
Birlikte. Ortaklaşa. |
|
MÜŞTERİ |
Malı parayla alan. Satılan malın alıcısı. |
|
MÜTEADDİD |
Birden fazla. Bir çok. |
|
MÜTEAKİB |
Sonraki, sonraki gelen, arkasından gelen |
|
MÜTEALLİK |
İlgili, alakalı, Biryere bağlı |
|
MÜTEFERRİK |
Çeşitli. Kısım kısım. Başka başka. Dağınık. |
|
MÜTEMMİM |
Tamamlayan, tamamlayıcı, bitiren. |
|
MÜTERCİM |
Tercüme eden. Bir dilden başka bir dile çeviri yapan. |
|
MÜTESELSİL |
Birbirini takip eden. Zincirleme. (zincirleme sorumluluk) |
|
MÜTEVELLİ |
Bir vakfın idaresine memur edilmiş kimse. |
|
MÜVEKKİL |
İşini başkasına verip o işte o kimseyi kendi yerine geçiren, vekil tayin eden. |
|
MÜZAKERE |
Bir iş hakkında konuşmak, bir iş için önceden danışıp görüşmek. |
|
MÜZAYEDE |
Artırma. Bir şeyi topluluk önünde satışa çıkararak değerini artırma. |
|
NAFAKA |
Yiyecek parası, geçim için lazım olan şey. Geçindirmeye mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme kararıyla verilen geçinme parası. |
|
NAKİT |
Hazır para, Bir şeyin bedelini peşin ödeme. |
|
NAKTEN |
Para olarak, peşin elden ödeme |
|
NAKDİ |
Paraca, peşin para ile, Para ile ilgili. |
|
NAKLİYAT |
Taşıma işleri. Taşımacılık. |
|
NAM |
İsim, ad. Ün, şan. |
|
NARH |
Yiyecek maddelerine belediyenin koymuş olduğu fiyat. |
|
NATIK |
Beyan eden, söz eden. Bildiren. Altın ve gümüş gibi olan mal. |
|
NEMA |
Faiz. Artmak. Çoğalmak. Gelişme, büyüme, uzamak, üremek. |
|
NESEB |
Sülale, akrabalık, soy. |
|
NEŞRİYAT |
Gazete, dergi, kitap, radyo, tv vb. araçlarla yayılmış ve yayımlanmış şeyler. |
|
NETİCE |
Son, Sonuç. |
|
NEZARET |
Göz altı. Bakmak, seyir. |
|
NEZD |
Yan, yakın, yakını (karibi=akrabası, çok yakını) |
|
NİHAİ |
Sona ait, son ile ilgili, sonuncu |
|
NİSBİ |
Belirli bir ölçüye göre, karşılaştırma ile. Kıyaslama. |
|
NİSBET |
Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü. |
|
ÖRF |
İnsanlar arasında güzel görülmüş, devamlı olarak yapılagelmiş olan şeyler. Alışkanlıklar. |
|
ÖZÜR |
Sakatlık. |
|
PAY |
Hisse. |
|
PERSONEL |
Bir işte çalışanların hepsi. |
|
PEŞKEŞ |
Başkasının malını başka birine vermek |
|
RAYİÇ |
Revaçta olan, güncel, sürümü olan. |
|
RED |
Geri çevirmek, geri döndürmek. Kabul etmemek. |
|
REEL |
Gerçek, Hakiki, sahici |
|
REHİN |
Bir şeyin yerine garanti olarak tutulmuş olan başka bir şey. |
|
REKABET |
Kıskanmak. Korumacılık. Başkalarından ileride olmak için çaba sarfetmek. Benzerlerine üstünlük sağlamaya çalışmak. |
|
RESEN |
Doğrudan doğruya. Kimseye danışmadan. Kendi başına. |
|
RESMİ |
Devlet adına veya devlet tarafından. Ciddi. |
|
REŞİD |
Olgun, yetişkin. Akıllı. Kanuni yetkilerini bilen ve kullanabilen. |
|
REY |
Oy |
|
RİAYET |
Uymak. Tabi olmak. İyi karşılamak. |
|
RÜCHAN |
Üstünlük, yükseklik, üstün olma. Diğerlerine karşı öncelik. |
|
RÜCU |
Geri dönme. Vazgeçme. |
|
RÜŞVET |
Kanuna uygun olmayarak, kanunen bir iş gördürmek amacıyla görevli olan kimseye, yasal olmayan şekilde para ve çeşitli çıkarlar sağlamak |
|
SABİT |
Duran, yerinde duran. |
|
SAF |
Katışıksız. Berrak, temiz. |
|
SAHTE |
Düzme, yapmacık, yalandan, taklit. |
|
SAKAT |
Bir tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan. Yanlışlık. |
|
SARAHAT |
Açıklık, Meydanda olma. Belli olma. |
|
SARF |
Harcama, masraf, gider. |
|
SARİH |
Açık, belirli, belirgin, ortada olan. |
|
SARRAF |
Kuyumcu, mücevherci, para işleri ile uğraşan. |
|
SECİYE |
Huy, karakter. |
|
SEHVEN |
Yanlışlıkla, yanılmak suretiyle. |
|
SELAHİYET |
Yetki. |
|
SENET |
Kuvvetli söz. Tapu. Borç karşılığında verilen ve ödeme günü ve miktarı belirli olan belge. |
|
SERMAYE |
Ana mal. Esas para. Öz varlık. |
|
SERVET |
Mal, mülk, zenginlik. |
|
SEYLAB |
Taşkın su, sel. |
|
SEYYAR |
Bir yerde durmayıp sürekli yer değiştiren. |
|
SİCİL |
Kayıt. Resmi evraklarda tutulan kayıtlar. Resmi dairelerde kayıtların tutulduğu bölüm. |
|
SİPARİŞ |
Ismarlamak. İstekte bulunmak. |
|
SUİSTİMAL |
Kötüye kullanmak. Bir şeyi kendi yararına kullanmak. |
|
SÜKUT |
Susma. Konuşmamak. |
|
ŞAHIS |
Kimse, Kişi. |
|
ŞAMİL |
Kapsam. Kaplayan, kapsayan, İçine alan |
|
ŞERH |
Açmak, genişletmek. Açıklamak. |
|
ŞİFAHEN |
Sözle, ağızdan. Konuşmak suretiyle, lafla |
|
ŞUBE |
Kol, ikinci derecedeki kollar. Bölüm. |
|
ŞÜMUL |
Kaplamak. İçine almak. Kapsamak |
|
TAAHHÜT |
Bir işin veya şeyin yapılması için söz vermek. üzerine almak. Yüklenmek. |
|
TAAHHÜTNAME |
Söz verdiğine ve taahhüt ettiği işle ilgili yazılan yazı. |
|
TAAMMÜDEN |
Önceden hazırlanarak. Bile bile, |
|
TABİR |
İfade, anlatma, Söz. Anlamı olan söz. |
|
TACİR |
Ticaret yapan, ticaretle uğraşan kişi. |
|
TACİZ |
Huzursuz kılmak. Rahatsız etmek. Sıkıntı vermek. |
|
TADİL |
Aslına zarar vermeden değiştirmek. Değişiklik yapmak. |
|
TAHAKKUK |
Gerçekleşmek. |
|
TAHDİD |
Sınırlamak. Sınırları belli etmek. |
|
TAHKİK |
Doğru olup olmadığını araştırmak. Soruşturmak. İncelemek. |
|
TAHKİKAT |
İnceleyerek araştırmak. |
|
TAHKİM |
Hakem atamak. Kuvvetlendirmek. Sağlamlaştırmak. |
|
TAHLİYE |
Boşaltmak. Boş bırakmak. Serbest bırakmak. |
|
TAHMİL |
Yüklemek. Taşıtmak. Bir kimse üzerine bir işi bırakmak. |
|
TAHRİBAT |
Yıkmak. Bozmak. Aslını bozmak. |
|
TAHRİF |
Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem kullanarak kendi yararına ve başkasının zararına bir şeyin anlamını değiştirmek. |
|
TAHRİFAT |
Bozmalar. kalem karıştırmalar. |
|
TAHSİL |
Gelir veya vergi toplamak. Para almak. |
|
TAHSİS |
Belli bir amaç için kullanmak. Bir şey veya bir kimse için ayırmak. |
|
TAHSİSAT |
Bir kimse veya bir kuruluş için ayrılmış para veya mal. |
|
TAHVİL |
Borç senedi. Değiştirmek. Döndürmek. |
|
TAKAS |
Vereceğini, alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak. Değişmek. |
|
TAKDİR |
Kıymet vermek, kıymet tesbit etmek. Değerini, kıymetini anlamak. |
|
TAKSİM |
Bölme. Parçalama, parçalara ayırma. |
|
TAKSİR |
Kusur, hata, kabahat. |
|
TALİ |
İkinci derecede. Sonradan gelen. |
|
TALİB |
İstekli. İsteyen. |
|
TALİMAT |
Bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler. |
|
TAMAH |
Bir şeye göz dikip bakmak |
|
TANZİM |
Sıraya koymak. Sıralamak, Dizmek. Düzenlemek. |
| TARHİYAT | Belirtilen veya resen bulunan matrah üzerinden verginin hesaplanası |
|
TARİK |
Terkeden, vazgeçen, bırakan. |
|
TASARRUF |
İdareli kullanım. Tutum. Kullanma hakkı, sahip olma. |
|
TASDİK |
Doğruluğunu kabul etmek. Bir kararın kanunlara uygun olduğunu kabul edip onaylamak. |
|
TASFİYE |
Hesapları kapatmak. Sadeleştirmek. Temizlemek. |
|
TASHİH |
Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek. |
|
TASNİF |
Sınıflara ayırmak. Sınıflandırmak. |
|
TAZMİN |
Kefil olmak. Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek. |
|
TEAMÜL |
Olagelen iş. Önceden beri yapılagelen işlemler, ilişkiler. |
|
TEATİ |
Karşılıklı olarak alıp vermek. |
|
TEBELLÜĞ |
Anlayıp alma. |
|
TEBERRU |
Bağış, bir malın karşılıksız olan verilmesi. |
|
TEBLİĞ |
Bildirmek. Bildirilen şeyler. |
|
TECİL |
Ertelemek. Başka bir zamana bırakmak. Acele etmemek. |
|
TECZİYE |
Cezalandırmak. |
|
TEDAVÜL |
Elden ele gezme. Doşalışm. Kullanım. Sürüm. Geçerlilik. |
|
TEDİYE |
Ödemek. Borcunu vermek. |
|
TEFECİ |
El altından yüksek faizle para veren kimse. |
|
TEFTİŞ |
Kontrol etmek. İncelemek. İşlerin uygunluğunu denetlemek. |
|
TEHİR |
Geciktirmek. Sonraya bırakmak. |
|
TEKABÜL |
Karşılıklı olmak. Bir şeyin karşılığı olmak. Yüzleşmek. Karşılık olma. |
|
TEKZİB |
Yalanlamak. Yalan olduğunu söylemek. |
|
TELAFİ |
Eksik olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak. |
|
TELİF |
Bir eser yazmak. Eser hakları. |
|
TEMLİK |
Mal sahibi yapmak. Sahip kılmak. |
|
TENZİL |
İndirim. İndirmek. Aşağı çekmek. Bir şeyin bir miktarını bir sayıdan çıkarmak. |
|
TERETTÜB |
Gerekmek, gereklilik. Lazım gelmek. |
|
TERETTÜD |
Kararsızlık. Bir konu hakkında karar veremiyerek şüphede kalmak |
|
TEREKE |
Ölen bir kimsenin bıraktığı malların hepsi. |
|
TERFİ |
Yükselmek. Yukarı kaldırmak. |
|
TERKİN |
Silme, iptal etme. Bozma |
|
TESCİL |
Sicile geçirmek. Deftere kaydetmek. |
|
TESELLÜM |
Teslim. Verilen bir şeyi alıp kaydetmek, teslim almak. |
|
TESELSÜL |
Zincirleme, zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olmak. |
|
TEŞEBBÜS |
Bir işe girişmek. Bir işi ilk olarak teklif etmek. |
|
TEŞVİK |
Yüreklendirmek. Kışkırtmak. Cesaret vermek. |
|
TEVDİAT |
Emanetler. Emanet bırakmalar. Güvenli bir yere kıymetli bir şeyi teslim etmek. |
|
TEVDİİ |
Bırakmak, vermek. Emanet etmek. |
|
TEVSİK |
Belgelendirmek. Sağlamlaştırmak. Yazılı hale getirmek. |
|
TEYİD |
Kuvvetlendirmek. Doğrulatmak. Sağlamlaştırmak. |
|
TUTANAK |
Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılışı. Yazı evrakı. Mevcut durumun yazıyla tesbit altına alınması. Taraflarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı antlaşmayı bildiren yazı |
|
UHDE |
Bir işi üzerine almak. söz vermek. Bir kimsenin üstünde olan iş veya şey. |
|
UMUMİ |
Herkese dair. Herkesle ilgili. Genel |
|
ÜCRET |
Bir hizmet karşılığı verilen bedel. |
|
ÜSTAD |
Bilimde, sanatta ve meslekte üstün olan kimse. Usta |
|
VADE |
Süre. Bir iş için önceden belli edilen zaman. Bir işi ertelemek, sonraya bırakmak için olan belli zaman. |
|
VASİ |
Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye görevli kimse, Bir yetimin veya akılca zayıf ve hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse. |
|
VASİYET |
Bir işi birisine havale etmek. Bir malı veya faydayı ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır kurumuna bağış yolu ile devretmek. |
|
VAZİFE |
Bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş. |
|
VEFAT |
Ölüm. |
|
VEKALET |
Vekillik. Birisinin adına iş görmek. Yetkiyi başkasına vermek. |
|
VELAYET |
Veli olan kimsenin hali. |
|
VERASET |
Miras sahibi olma. Ölen bir kimsenin mallarının mirasçılara geçmesi. Mirasçılık. Mirasta hak sahibi olmak. |
|
VESİKA |
Evrak. İnanılacak sağlam delil. Senet. Sağlam şey. |
|
VUKU |
Oluş. Bir olayın çıkış şekli oluşu |
|
YEKUN |
Toptan. Hepsi, Sonuç. |
|
YEVMİYE |
Günlük. Gündelik. Günlük hareketleri günü gününe kaydetmeye yarayan defter |
|
ZAYİ |
Elden çıkan, kaybolan. Yitik, zarar, ziyan. |
|
ZAYİAT |
Zarar ve ziyanlar. |
|
ZİLLİYET |
Görünür sahiplik. Koruyucu olma. |
|
ZİLYED |
Sahip, sahiplik. |
|
ZİMMET |
Sorumluluk. |
|
ZİMNEN |
Açıktan olmayarak, dolayısıyla, ima yolu ile |
|
. |
|
www.MaliForum.Com "Mevzuatın Tek Adresi" |